Savcı’nın oğlu 4 gündür uyumamıştı ve uykusuzluğun içinde sayıklamaya başlamıştı...
Sen hiç bu Dünya’nın düzenine alışabildin mi?
Hani en basitinden, her gün insanların birbirlerini çekiştirmesine, yüzüne gülerken arkandan her türlü dedikoduyu yapmalarına, iyilerin erken giderken, kötülerin uzun ve zenginlik içinde şımarmalarına, sonra yalanı bir de çarşı pazar gezerek doğru diye satmalarına alışabildin mi?
Ya da küçük sineklere alışabildin mi mesela? Sessizce uçan sivrisineğin yanına geldiğinde vızır vızır edişine, sonra kanını çekip seni kaşıntınla yalnız bırakmasına ne dersin?
Bir de şu doğanın durumu ne ilginç değil mi? Bir bahar geldiğinde çiçek açıyor, meyve veriyor, sonra diğer bahar da kupkuru kalıyor... Bu nasıl düzendir yahu?
Sen hiç gökyüzüne alışabildin mi? Sonu olmayan göklerin yakın tarafında bulutlar nasıl ihtişamlı bir dengede duruyor öyle!
Şu karıncaların durumuna hiç alışabildin mi peki? Öleceklerini bile bile insanların geçecekleri yollara ev yapmaları ilginç gelmiyor mu sana da?
Alışamadığım çok şey var benim, bugün, yarın, dün ve her gün...
Nedendir ki Dünya haftalardır şu mektuplarla çalkalanırken işin içinde kendimi nasıl bulduğuma hiç alışamadım. Hadi buldum, tamam ama çözmek istesem de çözemediğime bir türlü alışamadım.
Uykusuz gecelerimin 4. günü bugün. Şimdi kalkacağım ve gideceğim yolda neyle karşılaşacağımı bilmiyorum. Yine de gitmek istiyor muyum, evet...
Sahi, ne diyorum ben! Kalk arkadaş kalk, geç kalıyorsun uçağa...