11. koğuşun ranzasında sırtımı kameralara döndüm. Demir parmaklıklı küçük pencereden giren güneş ışığında binlerce toz zerreciği kendi etraflarında dönüp duruyor. Şu toz zerrecikleri gibi bu dünyanın çarkında dönüp durmuştum şimdiye kadar. Saçlarım bembeyaz, gözlüksüz hiçbir şey okuyamazken geri kalan hayatımı pişmanlıklardan uzak geçirmek istiyorum. Bu defterin sayfaları dolduğunda kendimle yüzleşip yeni bir hayata başlayabileceğime inanıyorum.
Koğuşa kalem kâğıt sokmak yasak. Ama para, dışarıda olduğu gibi içeride de her kapıyı açıyor. Yirmi beş kişilik bir koğuş bizimkisi ve bu koğuşta kameralar herhangi bir vukuata karşı hiç durmadan bizi izler. Yemek yediğimiz, televizyon seyrettiğimiz, bütün odaların açıldığı salon gibi kullanılan bir alanımız var. İçeriden neredeyse sonuna kadar açılmış televizyonun sesi geliyor. Bilmem hangi kanalın, hangi evlilik programı. Bu bittikten sonra da yemek yarışmalarına geçerler. Kim kimi arkasından vuracak, kim kime hakaret edecek, aşağılayacak, önce birbirine düşürüp sonra da güya barıştıracak. Yapılacak hiçbir şey yok. İdare hangi kanallara izin veriyorsa onu seyrediyorsun.
Hayatımın hikayesini yazmak, özgürleşebilmemin kefareti gibi geliyor bana. Belki de ancak böyle affedebilirim kendimi. Özgürlüğe giden yolun başlangıcında; kalemimi, defterin bembeyaz sayfalarında dolaştırmaya başladım bile.